Hatırlamak için yazdığım bir yazı daha. Günler , aylar ve yıllar geride kaldığında “ iyi ki , yazmışım “ diyeceğim cümleler dökülüyor kalemimden. Tıpkı iyi ki yaşamışım dediğim günlerin olduğu gibi. Zamanın tılsımını kaybediyor muyum diye ne zaman düşünsem belleğim beni ansızın bugünden koparan bir gerçekle , hatıralarımla , yüzleştiriyor. İçten içe önce büyük bir şükür ediyorum , yüzümde hala ilk gün ki tebessüm. Yağmurlu bir sabah , uzun ve ıssız sokaklar. Dar bir geçit, rengarenk bahçeler , akşamın bitişine yakın uzaklarda deniz. İçim sessiz ama huzur yüklü. Mevsimin son rüzgarı , akşamın tek sığınağı. Yol bir durma biçimidir , yürüyen biziz. Bu yüzden bazı yolların bitmeyişi.
Hayatımın hangi yazı geliyor bilmiyorum , kendimle konuştuğum her sabah da hangi mevsime uyandığım hakkında bir fikrim yok. Anı yaşamak ile an’a yakalanmak arasında gidip geliyorum. Haziran yine bildiğiniz gibi ; bir an önce bitsin tadında. Sanki yaz gelmemeye yemin etmiş. Neyse ki artık her yağmurda ıslanan ben değilim.
Önce gökyüzünün mora boyandığını öğrendim. Limon çiçeklerinin aydınlığını , ışığın aslında simsiyah bir gecede yandığını. Bir taşın çiçeklendiğini , gönlün kırk düğümünün çözüldüğünü. Sesin ahengini , bir yörüngede kaybolmanın keyfini. En güzeli de “bir telaşın sakince hoşgeldin” diyebilmesini. İnsan insana aşina , insan insanı acısından tanıyor ve yine her şeyi insan öğretiyor. Büyük bir kitabın arasında sakladığım insanlık hallerime bir yenisini daha ekledim. Kalbin bütün seslerini bir cümleyle besledim. Evrenin bütün yıldızlarını göz pınarlarına yerleştirdim.
En güzel yerinde susmak için ne kadar beyaz bir gece. Ve dünya en güzel yaşında ne kadar da şaşırtıcı.
Bir büyük kargaşa yaşamak dediğin ; yarına doğru yaşayıp , düne giderek anladığın. Takvimler farazi , kavramlar senli , meşgale dediğin biraz da delilik. Zaman düşüncenin cezası , gönlün haresi hala bahar.
Aynaya bakıp şükrettim ve dedim ki “bu dünyadan iyi ki geçtin kalbim”.