Sevgi , aşk , nefret , his , tutku , acı , keder , kavram , anlam , hayat , an , insan. Kavram kargaşasında boğulmak için ideal zamanlar. Hikaye üzerine hikaye yazmak için uygun kaoslar. Biraz kalıbın dışında ama hep çemberin içinde adımlar. Uzun ve zor bir yol , kalbimiz var ve devinim halinde bu yüzden kırılmaya meyilliyiz.
Sevgi bana göre en iyileştirici güç. Ve sarsılmaz inancım var buna. Bunun dışında aradıkça bulunamayan , bulunca da anlaşılamayan bir olgu olduğunun da farkındayım. İnsan doğası itibariyle hayatta hep temel bir “durum” arar. Güvendiği , kendini ait hissettiği ve evi gibi gördüğü “lokasyon , konum yada his” . His diyorum çünkü aitlik hissi bana göre fiziki koşullardan ziyade psikolojik ve duygusal bir zemin istiyor.
Okuduğum bir kitap şunu söylüyor ; insan anne karnından dış dünyaya adım attığından beri sadece anne karnındaki hissiyatı oluşturmak için çabalar. Kimsenin zarar veremediği , korunduğu , saklandığı ve tamamen kendine ait olduğunu bildiği bir yaşam alanı. Bu bizim fizyolojik açıdan kolay kolay aşamayacağız , aşınca da sağlıklı olup olmayacağı konusunda ikileme düşebileceğimiz “varoluş” adına en büyük kusurlarımızdan biri.
Zaman itibariyle bunu ikili ilişkilerimizde , sevgi arayışıyla oluşturma çabasına girmiş olabiliriz. Dünyaya geldiğimizden beri korunma ihtiyacı olmadan yaşamayı düşleyip bunu için “güven temelli” ilişkileri sınayarak ilerlemek istemiş olabiliriz. Bu dünyanın mümkün olmadığı kanısına varıp diş dünyaya kendimizi kapatmamız da söz konusu olabilir. Hepsini tecrübe edecek kadar yaşadık.
Bir sonuca erdi mi ? Sanmıyorum. Hayatın süregelen varoluşta bazı duygularla , bazı eksikliklerle devam ettiğini düşünüyorum. O “tamamlanmışlık” hissi bu yüzden hep yarım kalacak. İçimizden gelen bir eksikliği dışımızdaki dünyayla asla dolduramayacağız. Bu yüzden bazı problemleri bazı eksiklikleri ve hatta yok oluşları kabullenmemiz lazım.
Güçlü olmak sadece fiziksel değildir somut eksikliklere katlanmak anlamına da gelmez. Bana göre güçlü olmak “güçsüz olduğun zamanları” kabullenmekle başlayan uzun bir süreç.
Dayanmak ve yaşamak , tahammül etmek. Oldurmak için emek vermek ama diretmemek. En önemlisi de “eksikliğini hissettiğimiz” her şeyi doğru yerde arayabilecek farkındalığa sahip olmak , sahip olmak için çabalamak.
İnsanın her ortama adaptasyonunun farklı olduğunu , bunun da duygu durumunu ve hayat standardını etkilediğini düşünürsek bana göre hala “dünyaya adaptasyon” sürecindeyiz. Eksikliğini hissettiğimiz en temel duygulara karşı bitmek tükenmek bilmez arayışımız da buradan geliyor. Güven gibi , koşulsuz sevgi gibi , ait olmak ve korunmaya ihtiyaç duymamak gibi.
Ve hepimiz biliyoruz ki adaptasyonun tek bir kuralı vardır ; “güçlü olan hayatta kalır”.
Her duygu da sevginin sunduğu sabırla ve kabullenme ile güzelleşir , güçlenir.
Bir an bırak bilinmeze yolu senden geçen çünkü her daim canlıdır “nefesin” rengi.