İnsanı şu andan çıkarıp farklı dünyaları hayal ettirecek birkaç şey var ; bunlardan ilki seyahat etmek ikincisi ise farklı bir çevre oluşturabilmek.
Ruhumuzu besleyen her şey daha çok deneyimlerimizden geçiyor. Gördüğümüz ve içinde bulunduğumuz coğrafyanın şeklini alıyoruz. Aldığımız nefes kokladığımız hava bile oraya ait oluyor. Bu yüzden uzaklık birimlere dönüştüğünde her nefeste bir yerlere , memlekete , havasına , suyuna dediğimiz sokaklara hasret duyuyoruz.
Şehirlerin de kokusu vardır , şehirlerinde rengi ve hatta sesi vardır. Ve o sesi en çok gece duyabiliriz ; zifiri karanlıkta , haşmetli bir siluetle.
İnsanın kendini bulma süreci hayatın en büyük yolculuğu. Bunu hem fiziksel hem de ruhsal olarak algılayabiliriz. Bu yüzden yolda olmak çok değerli. Yola çıkmak demek yolda başımıza gelecek her şeye hazırız demek , yola çıkan kişinin yolda dönüşeceği kişiye şans vermesi demek. Sonunun bir yere varıp varmamasını değil “yolu” ve bize doğru açılan kapıları deneyimlemek istiyorum demek. Kısacası “cesaret”.
Değişimin birkaç mihenk taşından birisi de bu. Her şeye olmasa da dönüşüme ve farklılıklara cesaret edebilmek. Sonuç odaklı değil “gidişata” biçilen değerler.
Hayata dair kendimize küçük çıkmaz sokaklar yaratmalıyız , çıkmaz sokak diyorum çünkü her çıkmaz sokak sadece insanın kendine çıkıyor. Yolu bizden geçen minik seyahatlerde , sonunu bilmediğimiz o zifiri sokaklarda , bir sabah görmediğimiz bir şehirde uyanmaya ihtiyacımız var. Rengi ve deseni bol olan bu dünyada hepimizin biraz kaybolmaya ihtiyacı var.
Bulmaktan çok aramanın gücüne , varmaktan çok yürümenin güzelliğine ve en önemlisi hayatın bizi bilmediğimiz coğrafyalarda sınamasının büyüklüğüne inanıyorum. Fiziksel koşullarımız sınırlı , cisimlerimizin boyutları az ve köklerimiz bir yerlere bağlanmaya ısrarlı olsa da unutma ruhumuz tüm bunlardan muaf.
Yolda olmanın güzelliği , yola çıkmanın cesareti ve yoldaki değişimin gücü her zaman baki.
Ruh kendine has ve dünya sonsuz.
Kanatlarını açtığında ; sana her yer gökyüzü.