İnsanların mutluluk arayışı olduğu kadar mutsuzluk arayışı da vardır. Sadece mutlu olma çabası ile yaşayanlar , kılı kırk yararak motivasyon cümleleri üretenler , dimdik ama düşe kalka hayatına devam edenler. Yürüdükleri yol , yüzdükleri deniz ve var olma çabaları bellidir. Biraz daha iyi hissetmek biraz daha mutlu olmak. Bütün çabanın ve hengamenin temelinde bu vardır. Daha konforlu bir hayat arayışı , daha güzel bir dünya kurma çabası , birtakım külfetler hep aynı şeye hizmet eder “mutlu olmak” ve gerçekten iyi hissetmek. Dünyanın aldısının verdisinin yanında , içsel savaşların , çevresel faktörlerin içinde bu zihniyete bir an önce erişmiş her insan benim için büyük bir teşekkürü hak ediyor. “Teşekkür ederim bana hala bir şeylerin mümkün olduğunu gösteriyorsunuz ! “ Tüm hesaplar yapılmış , defter kapanmış ve sonuca odaklanarak yaşam damlalarla da olsa devam ediyor , her daim mutluluk çabasıyla !
Bir de bunun tam tersi bir gurüh var. Asla işleri ne kendine ne de başkasına kolaylaştırmayan , kendiliğinden olan her şeyin altında bir kulp arayan , hayatın inişlerinde oyalanmaya çok seven , mutluluğun ancak yaşarken büyük bir taviz vererek elde edileceğini düşünen , mutsuz bir kalabalık. İlişkilerindeki alma verme dengesinde hep verici olup güzelliği bu şekilde hak ettiğini düşünen insanlar. Zorlukların sınadığı sınarken de ruhu zorlanmaya ve yoksunluğa alışmış insanlar ve onların “mutluluğa giden yol mutsuzluktan geçer” mottosuyla kurulu iletişim anlayışı. Bu insanlar kendilerine her daim kurban rolü biçip buna uygun hareket ederler. Hayat hep onlara acımasız davranmıştır , mutluluk onları sürekli ıskalamıştır , verdiklerinin karşılığını alamamış ve almak içinde ısrar etmemişlerdir. Mutluluk hikayeleri yok denecek kadar az olduğu için anlatılmaz , bunun yanında mutsuzluk hikayeleri saatlerce sürebilir. Nedensiz ve karşılıksız herhangi bir iyilik olmayacağı gibi nedensiz sevgi de pek mümkün değildir onlar için.
Bu düşünce tarzını benimseyenler benim gözümde mutsuzluğa alışmış , bunu hayatının temel duygusu haline getirmiş ve sadece onu hak ettiğine inanmış insanlardır. Hayatın içinde bu durumun da bir tercih olduğunu düşünüp elbette saygı duyuyorum. Elbette insanların mutsuzluk tercihini de kıymetli bir deneyim olarak görüyorum.
Psikanalizin bu duruma binlerce cevabı vardır muhakkak ; ben ise temelde şuna bağlıyorum. Hayatı boyunca takdir görmeyen , kendisi için iyi olanı doğal olarak hak ettiğinin farkına varamayan ve istediği her şeyi çok zorlanarak elde eden insanların hayattan çıkardığı sonuç tam da bu. “Mutluluk mutsuzluktan geçer , kolay mutluluk yoktur”.
Ömrü boyunca hayatla kendi kendine savaş verip kayıplar yaşamış bir insanın karşısına geçerek “hayır , mutluluk kendiliğinden de gelebilir bu kadar imkansız olmak zorunda değil şartlar” demek elbette komik olur. Buna inanmasını beklemek , hayatına yerleştirmesini istemek de bir o kadar zor olacaktır. Mutluluğumu seçemiyorsam en azından mutsuzluğumu seçerim diyenler de olacaktır , uğruna mutsuz olacak şeyler de var evet ama yeterince emek verdikten sonra. Uğruna bir ömür adandıktan sonra.
Bütün bu sürecin sonunda belki de sadece şunun farkındalığına ihtiyacımız var “dünya bir savaş değil , aksine savaştan sonra harabeye dönmüş bir savaş meydanı ve hepimiz bitmiş bir savaşın içine doğduk”.
İşte tam da bu nedenle harabeyi en güzel manzarayla biz seyretmeliyiz. Tüm yıkılmışlığıyla ve yıkıntılarından kalan mucizeleriyle.